Ölenler öldü ancak sağ kalanlarla yeniden yaşama tutunmaya çalışacaklar çaresiz... Deprem, 36 yaşındaki Murat Nalçacı'nın ailesini elinden aldı. Hamile eşini ve 2 çocuğunu kayınvalidesine bırakan Nalçacı, ekmek parası için İstanbul'da çalışıyordu. Acı haberi çalıştığı inşaatta aldı... Köye ancak dün sabah ulaşabildi. Eşi ve çocukları çoktan toprağa verilmişti. Mezarlığa gidip, "Hangisi benim Yusuf'um, hangisi Emrullah'ım, hangisi Yeter'im?" diye feryat etti.
SON KOKLAYIŞMIŞ...
Acı ve gözyaşlarıyla noktalanan hikâyenin geçmişi 8 yıl öncesine dayanıyor. Gaziantepli Murat Nalçacı, bir akrabasını ziyaret için gelmişti, Okçular köyüne. O köyde Yeter Akdağ'la (30) tanıştı. Çok geçmeden de evlendiler. Yusuf (7) ve Emrullah (4) dünyaya gelince evin içi şenlendi. Yeter Nalçacı 4 aylık hamileydi. Aile genişliyor, kalabalıklaşıyordu. Gaziantep'te kirada yaşayan aileye, babanın inşaatlarda boya-badana işleri yaparak kazandığı 3 kuruş yetmez olmuştu. Düşündü, taşındı, "Tek çare İstanbul" dedi. Şartlar gereği sevdiklerini yanına almayacaktı. Mecburen sevdiklerini eşinin babaevine bıraktı. Onları son kez öptü, kokladı "Yakında görüşeceğiz" diyerek, büyük şehrin yolunu tuttu. Saat 04.32'de meydana gelen deprem, Murat Nalçacı'nın da hayatını kararttı.
Eşi ve çocukları kerpiç altında can verdi. Gün ağardığında cesetlere ulaşan yakınları baba Murat Nalçacı'ya haber verdi. Hamile eşinin, oğullarının ölüm haberini alınca yıkıldı baba. Kanatlanıp uçarak gitmek istedi, gidemedi, uçağa binmek istedi, cebinde parası yoktu. Daha bir ay bile olmamıştı İstanbul'a geleli, iş bile bulamamıştı. Borç harç toparladığı parayla otobüse bindi. Talihsizlikler yolda da peşini bırakmadı. 14 saatlik yolculuk, daha da uzun sürdü.
Ancak dün sabah saatlerinde ulaşabildi köye. O geldiğinde eşi ve çocukları çoktan verilmişti kara toprağa. Mezarlığa koştu, yan yana 3 mezarın başında gözyaşlarına boğuldu. Yokluğa, ölümlere isyan etti. "Hangisi benim Yusuf'um, hangisi Emrullah'ım, hangisi Yeter'im?" diye mezarlar arasında gezdi. Cenazesine yetişemediği eşinin mezarını elleriyle kazıp, vesikalık bir fotoğrafını bıraktı...
GAZETEDE GÖRDÜ
İki gün öncesine kadar üçüncü çocuğunun doğmasını bekleyen umutlu bir babaydı, ama şimdi bir başına kaldı. Bir tek küçük oğlu Emrullah'ın cenazesini görebildi. Onu da gazetelerin sayfalarında, dayısı Sıddık Akdağ'ın kucağında, beyaz kefene sarılı olarak. Yeter Nalçacı'nın da oğullarını kurtarmak isterken öldüğü ortaya çıktı. Yeter Nalçacı, çocuklarıyla birlikte annesi Serei Akdağ'ın evinde kalmaya başlamıştı. Elazığ merkezde yaşayan abla Besime Akdağ da kardeşiyle annesine ziyarete gitti köye, çocukları 10 yaşındaki Hasan Hüseyin ve 2 buçuk yaşındaki Sena'yla... Yıllar sonra ilk kez, bir araya gelen anne, 2 kız kardeş ve 4 kuzen kerpiç evde bir haftadır birlikte kalıyorlardı. Yeter ve Besime'nin aynı köyde gelin olan bir kızkardeşleri daha vardı, Medine Yüksel. 10 günlük bebeğini evde bırakmış, ablalarıyla sohbet etmeye gelmişti.
Gece uzayınca gitmedi o da evde kaldı. Anne ve 3 kardeşin buluşması faciayla noktalandı. Sabah saatlerinde 'derinden' gelen gürültüyle uyandılar. Herkes kaçmaya başladı. Yeter Nalçacı, çocuklarını uyandırmaya, kurtarmaya çalıştığı sırada kerpiç ev yerle bir oldu. Anne ve iki oğlu enkaz altında can verdi. Kızkardeşi, 10 günlük anne Medine de kaçamamıştı. O da hayatını kaybetti. Enkaz altından yaralı kurtarılan Serei Akdağ, Besime Akdağ, Hasan Hüseyin ve Sena'nın hastanedeki tedavileri sürüyor.
Anne ve kardeşini kaybettiğini öğrenince...
Okçular’da depremde annesi ve kardeşini kaybeden Keko Çiçek, onların öldüğünü bugün öğrenince enkazın altına girerek annesini aradı.
Yakınları ve sağlık görevlileri Keko'yu güçlükle enkazdan uzaklaştırırken, Keko'nun evlerinin enkazının altına yatması görenleri gözyaşlarına boğdu.
ONUR BELGELİ GÖNÜL
Okçular köyünde bir ev acıların merkez üssü oldu. Kerpiç ev, 14 yaşındaki 8/A sınıfı öğrencisi Gönül Yıldız ve 18, 11 ve 3 yaşlarındaki üç kız kardeşine mezar oldu. İlköğretim 8. sınıf öğrencisi, 126 okul numaralı Gönül Yıldız, okulunun onur belgeli iki öğrencisinden birisiydi. Tiyatro sevdalısı olan Gönül, sınıfın tiyatro kulübünün iki üyesinden birisiydi. Ve çok okuyordu. Gönül'ün okuma listesinde Hz. Muhammed'in hayatından Tolstoy'a birçok kitap bulunuyordu. Gönül'le beraber 18 yaşındaki Nermin, 14 yaşındaki Gönül, 11 yaşındaki Tuba ve 3 yaşındaki Zilan da depremde hayatını kaybetti. Beli kırılan anne Mülkiye Yıldız hastanede tedavi altına alındı. Anne Mülkiye Yıldız, "Yüreğim yanıyor" diyerek feryat ediyor ve çocuklarının isimlerini sayıklıyor. Baba Rıza Yıldız da fenalık geçirdiği için hastanede gözetim altında tutuluyor. Depremden yara almadan çıkan tek isim Yıldız ailesinin 23 yaşındaki oğulları Gökhan oldu.
ÖLEN 4 ÇOCUĞUNDAN BİRİ ONUR BELGELİ GÖNÜL'DÜ...
Okçular köyündeki bir ev dört kız kardeşe mezar oldu. Beli kırılan anneleri ise hastanede yatıyor. Mülkiye Yıldız, "Yüreğim yanıyor" diyerek feryat ediyor. Kerpiç evde ölen 14 yaşındaki kızı Gönül ilköğretim 8. sınıf öğrencisiydi. Okulun onur belgeli iki öğrencisinden biri olan kitap ve tiyatro sevdalısı Gönül de üç kardeşiyle birlikte yaşamını yitirdi.
10 yıllık aşk kerpiç altında kaldı
10 yıllık büyük aşkın ardından 6 ay önce kavuşabilen genç çift, kerpiç evlerinin altında beraberce ölüme gitti. Hüseyin (25) ve Hanım Ersöz (23) çifti, Kayalık köyünde yaşıyordu. Hüseyin Ersöz, 'çocukluk aşkı' Hanım'a geçen ekim ayında kuvuştu. Askerden dönüşte kesilen söz, nişan derken, çift ekim ayında evlendi. Genç âşıklar kerpiç evlerinde Hüseyin Ersöz'ün annesi Nazime Ersöz ile birlikte yaşamaya başladı. Hayvancılıkla uğraşan çift, bebekleri olacağını yaklaşık 2 ay önce öğrendi. Bu haber mutluluklarına mutluluk, umutlarına umut kattı. Ancak genç âşıkların yaşadığı 'peri masalı' uzun sürmedi. Deprem felaketinde kerpiçten yapılan evleri üzerine yıkılınca, 10 yıllık aşk hikâyesi de kerpiç tozlarının altında kaldı. Kayalık köylüleri, sabaha karşı elleriyle kazdıkları kerpiç toprağından 5 aylık hamile olan Hanım ile 'çocukluk aşkı' Hüseyin Ersöz'ün cesedini çıkardı.
Bir haftalık bebek sağ kurtuldu
Deprem bir mucize yaşandı. Okçular köyünde yaşayan Burhan Yüksel ve Melek Yüksel henüz bir yıllık evliydi. Çiftin bir hafta önce Helin ismini verdikleri bir kızları oldu. İki odalı kerpiç evin bir odasında Burhan ve Melek Yüksel, diğer odada ise kayınvalide Kibar ile eşi Davut Yüksel oturuyordu. Depremin yaşandığı gece Melek Yüksel yanına minik bebeğini de alarak kayınvalidesinin oturduğu odaya geçti.
Sabaha karşı şiddetli sarsıntıyla neye uğradığını şaşıran anne ile babaanne minik Helin'i kurtarabilmek için üzerine kapandılar. Yerle bir olan evin tavan direkleri altında kalan Kibar Yüksel ile eşi Davut Yüksel olay yerinde ölürken, ağır yaralı olan anne Melek Yüksel kaldırıldığı hastanede öldü. Minik bebek ise oluşan 'hayat boşluğu' sayesinde depremden sağ olarak kurtuldu. Yan odada yatan Burhan Yüksel ise sadece elinden yaralandı.
Ağıtlar, gecenin ayazına karıştı
Elazığ'da afet sonrası ilk gece, Kızılay çadırlarında geçti. Sobalar da ısınmaya pek yetmedi. Evladını, eşini, belki de tüm ailesini kaybedenlerin ağıtları yükseldi çadırlardan
Çoğu depreme uykuda yakalandı... Ne olduğunu bile anlayamadan, yıkılan kerpiç evlerin altında kaldılar. Kurtulanlar ilk şoku atlattıktan sonra molozların arasından yakınlarını elleriyle, tırnaklarıyla çıkardı. Ama tüm çabalar 51 kişinin depreme kurban gitmesini engelleyemedi. 6.0'lık depremin vurduğu Elazığ'da halk felaketin ardından ilk geceyi, soğukta çadırların içinde, ayaza karışan ağıtlarla geçirdi. Yakılan ateşlerle ısınmaya çalıştılar. Gün ağırıncaysa ilk iş defnettikleri yakınlarının mezarına ya da hastanedeki yakınlarının ziyaretine koştular.
ODUNLAR ENKAZDAN
Depremden en çok zarar gören yerlerin başında gelen ve 19 kişinin yaşamını yitirdiği Okçular köyünde, vatandaşlar ilk geceyi Kızılay çadırlarında geçirdi. Bazı depremzedeler çadırlarında soba kurarak ısınmaya çalıştı. Kızılay ve çeşitli yardım kuruluşları battaniye ile sıcak yemek yardımı da yaparken, yıkılan kerpiç evlerin yıkıntıları arasından toplanan odunlar ısınmak için kullanıldı. Evleri hasar görmeyenlerse, artçı sarsıntılar nedeniyle içeri girmeye cesaret edemedi.
ÇOCUK HEP ÇOCUK...
Depremin etkisi ile yollarda oluşan derin yarıklar karayolları ekipleri tarafından onarılmaya başlandı. Enkaz kaldırma çalışmaları da sürüyor. Enkaz altında kalan hayvan leşleri ise keskin bir kokuya neden oluyor. Göze çarpan sıkıntılardan biri de yeterli tuvalet olmayışı. Köyün çocukları ise her zamanki gibi oyunlarını oynamaya devam etti. Deprem nedeniyle eğitime ara verilen okullarının bahçesinde, dramın boyutlarından habersiz koşup oynayan çocuklar, objektiflere gülümsemeyi de ihmal etmedi. Yemek yardımı kuyruklarında da yine onlar en ön sıradaydı. Ekmeği, yumurtayı kapan çadırların yolunu tuttu bir telaş. Depremzedeler ikinci gün akşam saatlerinde ise başlayan sağanak yağıştan korunmak için yine çadırlara sığındı.
KIZINA ZAZACA AĞIT...
18 yaşındaki kızı Hatice Kılıç'ı depremde kaybeden acılı anne Supha Kılıç'ın gece boyunca yaktığı Zazaca ağıtlar, yaşanan acının sesi gibiydi. "Allah seni seviyordu, yanına erken aldı ciğer parem" diye feryat eden talihsiz kadının gözyaşları hiç dinmedi. Bingöl'de 2003'te meydana gelen depremde Okçular köyündeki evi hasar gören Çiçek ailesi ise aynı şoku ikinci kez yaşadı. 60 yaşındaki annesi Sıdıka Çiçek ile aynı evde kalan 23 yaşındaki Abdulkerim Çiçek şunları anlattı: "Sabaha karşı büyük bir sarsıntı oldu. Annemi de alarak dışarı çıktım. Her taraf toz duman içindeydi. Evi betondan yaptığımız için bu kez yıkılmadı. Kızılay'ın çadırında annemle birlikte kalıyoruz." Ateşin etrafında ya da soba yakılan çadırlarda sabahı zor getiren köy halkı, günün ağırmasıyla birlikte soluğu depreme kurban verdikleri yakınlarının mezarları başında aldı. Kimisi de hastaneye kaldırılan yaralı yakınlarını görmeye, hastaneye koştu. Depremzedelerin yurtiçi ve dışında yaşayan yakınları da köye akın etti. Bazı vatandaşlar ise enkaz altında canlı kalan hayvanlarını çıkartabilmenin telaşındaydı. Canlı kurtardıkları hayvanları depremden hasar görmeyen çevre köylerdeki ahırlara taşıdılar. Yaralı çıkarılan hayvanlar ise kesilmek üzere mezbahanelere gönderildi. Depremde toplam 30 bin hayvan telef oldu. Bu arada Kızılay tarafından köy meydanında kurulan seyyar mutfaktan, depremzedelere kahvaltı dağıtıldı.
İMAM 5 KİŞİYİ KURTARDI
Öte yandan depremde 4 kişinin yaşamını kaybettiği Kayalık köyü, 5 kişinin hayatını kurtaran köy imamını konuşuyor. 32 yaşındaki imam Hüseyin Gülbasar o gece yaşananları şöyle anlattı: "Sabah ezanını okumak için camiye gitmek üzere dışarı çıktım. Hayvanlar inleyerek sağa sola koşuşturuyordu. Çok şaşırdım, hayvanların bu halinin hemen ardından büyük bir uğultu oldu. Eve koşarak ailemi dışarı çıkardım. O anda evlerin yıkıldığını gördüm. Bu sırada yıkılan bir evin enkazından 5 yaralıyı çıkardım."
Depremin uğultusunu duyan çoban, 4 çocuğunu kurtardı
Okçular köyünde 20 yıla yakın çobanlık yapan Muzaffer Çelikel ve ailesi, evleri yerle bir olmasına rağmen depremden burunları kanamadan kurtuldu. Sarsıntıdan hemen önce uyanarak hayvanlara yem veren Çelikel, duyduğu uğultu üzerine deprem olacağını tahmin etti. Evine koşturan Muzaffer Çelikel, ailesini dışarı çıkardı, biraz sonra da evleri yıkıldı.
Depremde enkaz altında kalarak hayatını kaybedenlerin yanı sıra sarsıntıdan yara almadan kurtulanlar da oldu. Okçular köyü ve çevresindeki mezralarda çobanlık yapan Muzaffer Çelikel de bu kişilerden biri. 20 yıla yakın Elazığ'da çobanlık yapan Çelikel, üç yıldır Okçular köyünün hayvanlarına bakıyor. Çelikel, çobanlık sayesinde çocuklarını depremden kurtardığını söylüyor. Depremin hemen öncesinde üç komşusuna ait hayvanlarının bulunduğu ahıra gitmek üzere ayakta olduğunu belirten Çelikel, sarsıntıdan önce büyük bir uğultu sesinin duyulduğunu anlatıyor.
Elazığ'da çobanlık yaptığı yıllarda yaşanan bir depreme de şahit olan Çelikel, deprem olacağını tahmin ettiğini dile getirirken depremin hemen öncesini şöyle anlatıyor: "Sabahları kalkıp hayvanlara yem veriyorum. Bu işimi bitirdikten sonra namaz kılıyor ve istirahat ediyordum. Deprem günü yine 04.30'da uyandım, dışarı çıktım. Birkaç kez acayip sesler gelmeye başladı. Nasıl oldu anlamadım; ama içimden 'deprem olacak' diye bir şeyler geçti. 50 metre uzaklıktaki ahırın önüne gittim. Ses daha da yükseldi. Hızla eve koşmaya başladım. O sırada deprem oluyordu. Yüksek sesle bağırdım, çocuklar uyandı, dışarı çıkardım."
Muzaffer Çelikel'in eşi Nafiye Çelikel de depremin hemen ardından kocasının içeri girerek bağırdığını ve çocuklarla birlikte dışarı çıktıklarını söylüyor. Çelikel, "Eşim erken kalkıp hayvanlara yem veriyor. Bugün de kalktığı sırada uyanıkken depremi yaşadı. Eşim, oğlumuz Muhammed ve Murtaza'yı, ben de kızım Esma'yı dışarı attım. Oğlum Hüseyin de bizimle birlikte dışarı çıktı. Biz sokağa çıktıktan hemen sonra evimiz gözlerimizin önünde yıkıldı. Köyde yardım çığlıkları kulaklarımıza kadar geldi. Biz hemen kapı komşumuzu kurtarmaya çalıştık. Eşimle birlikte onu yaralı çıkardık."
Sabah-Zaman
SON KOKLAYIŞMIŞ...
Acı ve gözyaşlarıyla noktalanan hikâyenin geçmişi 8 yıl öncesine dayanıyor. Gaziantepli Murat Nalçacı, bir akrabasını ziyaret için gelmişti, Okçular köyüne. O köyde Yeter Akdağ'la (30) tanıştı. Çok geçmeden de evlendiler. Yusuf (7) ve Emrullah (4) dünyaya gelince evin içi şenlendi. Yeter Nalçacı 4 aylık hamileydi. Aile genişliyor, kalabalıklaşıyordu. Gaziantep'te kirada yaşayan aileye, babanın inşaatlarda boya-badana işleri yaparak kazandığı 3 kuruş yetmez olmuştu. Düşündü, taşındı, "Tek çare İstanbul" dedi. Şartlar gereği sevdiklerini yanına almayacaktı. Mecburen sevdiklerini eşinin babaevine bıraktı. Onları son kez öptü, kokladı "Yakında görüşeceğiz" diyerek, büyük şehrin yolunu tuttu. Saat 04.32'de meydana gelen deprem, Murat Nalçacı'nın da hayatını kararttı.
Eşi ve çocukları kerpiç altında can verdi. Gün ağardığında cesetlere ulaşan yakınları baba Murat Nalçacı'ya haber verdi. Hamile eşinin, oğullarının ölüm haberini alınca yıkıldı baba. Kanatlanıp uçarak gitmek istedi, gidemedi, uçağa binmek istedi, cebinde parası yoktu. Daha bir ay bile olmamıştı İstanbul'a geleli, iş bile bulamamıştı. Borç harç toparladığı parayla otobüse bindi. Talihsizlikler yolda da peşini bırakmadı. 14 saatlik yolculuk, daha da uzun sürdü.
Ancak dün sabah saatlerinde ulaşabildi köye. O geldiğinde eşi ve çocukları çoktan verilmişti kara toprağa. Mezarlığa koştu, yan yana 3 mezarın başında gözyaşlarına boğuldu. Yokluğa, ölümlere isyan etti. "Hangisi benim Yusuf'um, hangisi Emrullah'ım, hangisi Yeter'im?" diye mezarlar arasında gezdi. Cenazesine yetişemediği eşinin mezarını elleriyle kazıp, vesikalık bir fotoğrafını bıraktı...
GAZETEDE GÖRDÜ
İki gün öncesine kadar üçüncü çocuğunun doğmasını bekleyen umutlu bir babaydı, ama şimdi bir başına kaldı. Bir tek küçük oğlu Emrullah'ın cenazesini görebildi. Onu da gazetelerin sayfalarında, dayısı Sıddık Akdağ'ın kucağında, beyaz kefene sarılı olarak. Yeter Nalçacı'nın da oğullarını kurtarmak isterken öldüğü ortaya çıktı. Yeter Nalçacı, çocuklarıyla birlikte annesi Serei Akdağ'ın evinde kalmaya başlamıştı. Elazığ merkezde yaşayan abla Besime Akdağ da kardeşiyle annesine ziyarete gitti köye, çocukları 10 yaşındaki Hasan Hüseyin ve 2 buçuk yaşındaki Sena'yla... Yıllar sonra ilk kez, bir araya gelen anne, 2 kız kardeş ve 4 kuzen kerpiç evde bir haftadır birlikte kalıyorlardı. Yeter ve Besime'nin aynı köyde gelin olan bir kızkardeşleri daha vardı, Medine Yüksel. 10 günlük bebeğini evde bırakmış, ablalarıyla sohbet etmeye gelmişti.
Gece uzayınca gitmedi o da evde kaldı. Anne ve 3 kardeşin buluşması faciayla noktalandı. Sabah saatlerinde 'derinden' gelen gürültüyle uyandılar. Herkes kaçmaya başladı. Yeter Nalçacı, çocuklarını uyandırmaya, kurtarmaya çalıştığı sırada kerpiç ev yerle bir oldu. Anne ve iki oğlu enkaz altında can verdi. Kızkardeşi, 10 günlük anne Medine de kaçamamıştı. O da hayatını kaybetti. Enkaz altından yaralı kurtarılan Serei Akdağ, Besime Akdağ, Hasan Hüseyin ve Sena'nın hastanedeki tedavileri sürüyor.
Anne ve kardeşini kaybettiğini öğrenince...
Okçular’da depremde annesi ve kardeşini kaybeden Keko Çiçek, onların öldüğünü bugün öğrenince enkazın altına girerek annesini aradı.
Yakınları ve sağlık görevlileri Keko'yu güçlükle enkazdan uzaklaştırırken, Keko'nun evlerinin enkazının altına yatması görenleri gözyaşlarına boğdu.
ONUR BELGELİ GÖNÜL
Okçular köyünde bir ev acıların merkez üssü oldu. Kerpiç ev, 14 yaşındaki 8/A sınıfı öğrencisi Gönül Yıldız ve 18, 11 ve 3 yaşlarındaki üç kız kardeşine mezar oldu. İlköğretim 8. sınıf öğrencisi, 126 okul numaralı Gönül Yıldız, okulunun onur belgeli iki öğrencisinden birisiydi. Tiyatro sevdalısı olan Gönül, sınıfın tiyatro kulübünün iki üyesinden birisiydi. Ve çok okuyordu. Gönül'ün okuma listesinde Hz. Muhammed'in hayatından Tolstoy'a birçok kitap bulunuyordu. Gönül'le beraber 18 yaşındaki Nermin, 14 yaşındaki Gönül, 11 yaşındaki Tuba ve 3 yaşındaki Zilan da depremde hayatını kaybetti. Beli kırılan anne Mülkiye Yıldız hastanede tedavi altına alındı. Anne Mülkiye Yıldız, "Yüreğim yanıyor" diyerek feryat ediyor ve çocuklarının isimlerini sayıklıyor. Baba Rıza Yıldız da fenalık geçirdiği için hastanede gözetim altında tutuluyor. Depremden yara almadan çıkan tek isim Yıldız ailesinin 23 yaşındaki oğulları Gökhan oldu.
ÖLEN 4 ÇOCUĞUNDAN BİRİ ONUR BELGELİ GÖNÜL'DÜ...
Okçular köyündeki bir ev dört kız kardeşe mezar oldu. Beli kırılan anneleri ise hastanede yatıyor. Mülkiye Yıldız, "Yüreğim yanıyor" diyerek feryat ediyor. Kerpiç evde ölen 14 yaşındaki kızı Gönül ilköğretim 8. sınıf öğrencisiydi. Okulun onur belgeli iki öğrencisinden biri olan kitap ve tiyatro sevdalısı Gönül de üç kardeşiyle birlikte yaşamını yitirdi.
10 yıllık aşk kerpiç altında kaldı
10 yıllık büyük aşkın ardından 6 ay önce kavuşabilen genç çift, kerpiç evlerinin altında beraberce ölüme gitti. Hüseyin (25) ve Hanım Ersöz (23) çifti, Kayalık köyünde yaşıyordu. Hüseyin Ersöz, 'çocukluk aşkı' Hanım'a geçen ekim ayında kuvuştu. Askerden dönüşte kesilen söz, nişan derken, çift ekim ayında evlendi. Genç âşıklar kerpiç evlerinde Hüseyin Ersöz'ün annesi Nazime Ersöz ile birlikte yaşamaya başladı. Hayvancılıkla uğraşan çift, bebekleri olacağını yaklaşık 2 ay önce öğrendi. Bu haber mutluluklarına mutluluk, umutlarına umut kattı. Ancak genç âşıkların yaşadığı 'peri masalı' uzun sürmedi. Deprem felaketinde kerpiçten yapılan evleri üzerine yıkılınca, 10 yıllık aşk hikâyesi de kerpiç tozlarının altında kaldı. Kayalık köylüleri, sabaha karşı elleriyle kazdıkları kerpiç toprağından 5 aylık hamile olan Hanım ile 'çocukluk aşkı' Hüseyin Ersöz'ün cesedini çıkardı.
Bir haftalık bebek sağ kurtuldu
Deprem bir mucize yaşandı. Okçular köyünde yaşayan Burhan Yüksel ve Melek Yüksel henüz bir yıllık evliydi. Çiftin bir hafta önce Helin ismini verdikleri bir kızları oldu. İki odalı kerpiç evin bir odasında Burhan ve Melek Yüksel, diğer odada ise kayınvalide Kibar ile eşi Davut Yüksel oturuyordu. Depremin yaşandığı gece Melek Yüksel yanına minik bebeğini de alarak kayınvalidesinin oturduğu odaya geçti.
Sabaha karşı şiddetli sarsıntıyla neye uğradığını şaşıran anne ile babaanne minik Helin'i kurtarabilmek için üzerine kapandılar. Yerle bir olan evin tavan direkleri altında kalan Kibar Yüksel ile eşi Davut Yüksel olay yerinde ölürken, ağır yaralı olan anne Melek Yüksel kaldırıldığı hastanede öldü. Minik bebek ise oluşan 'hayat boşluğu' sayesinde depremden sağ olarak kurtuldu. Yan odada yatan Burhan Yüksel ise sadece elinden yaralandı.
Ağıtlar, gecenin ayazına karıştı
Elazığ'da afet sonrası ilk gece, Kızılay çadırlarında geçti. Sobalar da ısınmaya pek yetmedi. Evladını, eşini, belki de tüm ailesini kaybedenlerin ağıtları yükseldi çadırlardan
Çoğu depreme uykuda yakalandı... Ne olduğunu bile anlayamadan, yıkılan kerpiç evlerin altında kaldılar. Kurtulanlar ilk şoku atlattıktan sonra molozların arasından yakınlarını elleriyle, tırnaklarıyla çıkardı. Ama tüm çabalar 51 kişinin depreme kurban gitmesini engelleyemedi. 6.0'lık depremin vurduğu Elazığ'da halk felaketin ardından ilk geceyi, soğukta çadırların içinde, ayaza karışan ağıtlarla geçirdi. Yakılan ateşlerle ısınmaya çalıştılar. Gün ağırıncaysa ilk iş defnettikleri yakınlarının mezarına ya da hastanedeki yakınlarının ziyaretine koştular.
ODUNLAR ENKAZDAN
Depremden en çok zarar gören yerlerin başında gelen ve 19 kişinin yaşamını yitirdiği Okçular köyünde, vatandaşlar ilk geceyi Kızılay çadırlarında geçirdi. Bazı depremzedeler çadırlarında soba kurarak ısınmaya çalıştı. Kızılay ve çeşitli yardım kuruluşları battaniye ile sıcak yemek yardımı da yaparken, yıkılan kerpiç evlerin yıkıntıları arasından toplanan odunlar ısınmak için kullanıldı. Evleri hasar görmeyenlerse, artçı sarsıntılar nedeniyle içeri girmeye cesaret edemedi.
ÇOCUK HEP ÇOCUK...
Depremin etkisi ile yollarda oluşan derin yarıklar karayolları ekipleri tarafından onarılmaya başlandı. Enkaz kaldırma çalışmaları da sürüyor. Enkaz altında kalan hayvan leşleri ise keskin bir kokuya neden oluyor. Göze çarpan sıkıntılardan biri de yeterli tuvalet olmayışı. Köyün çocukları ise her zamanki gibi oyunlarını oynamaya devam etti. Deprem nedeniyle eğitime ara verilen okullarının bahçesinde, dramın boyutlarından habersiz koşup oynayan çocuklar, objektiflere gülümsemeyi de ihmal etmedi. Yemek yardımı kuyruklarında da yine onlar en ön sıradaydı. Ekmeği, yumurtayı kapan çadırların yolunu tuttu bir telaş. Depremzedeler ikinci gün akşam saatlerinde ise başlayan sağanak yağıştan korunmak için yine çadırlara sığındı.
KIZINA ZAZACA AĞIT...
18 yaşındaki kızı Hatice Kılıç'ı depremde kaybeden acılı anne Supha Kılıç'ın gece boyunca yaktığı Zazaca ağıtlar, yaşanan acının sesi gibiydi. "Allah seni seviyordu, yanına erken aldı ciğer parem" diye feryat eden talihsiz kadının gözyaşları hiç dinmedi. Bingöl'de 2003'te meydana gelen depremde Okçular köyündeki evi hasar gören Çiçek ailesi ise aynı şoku ikinci kez yaşadı. 60 yaşındaki annesi Sıdıka Çiçek ile aynı evde kalan 23 yaşındaki Abdulkerim Çiçek şunları anlattı: "Sabaha karşı büyük bir sarsıntı oldu. Annemi de alarak dışarı çıktım. Her taraf toz duman içindeydi. Evi betondan yaptığımız için bu kez yıkılmadı. Kızılay'ın çadırında annemle birlikte kalıyoruz." Ateşin etrafında ya da soba yakılan çadırlarda sabahı zor getiren köy halkı, günün ağırmasıyla birlikte soluğu depreme kurban verdikleri yakınlarının mezarları başında aldı. Kimisi de hastaneye kaldırılan yaralı yakınlarını görmeye, hastaneye koştu. Depremzedelerin yurtiçi ve dışında yaşayan yakınları da köye akın etti. Bazı vatandaşlar ise enkaz altında canlı kalan hayvanlarını çıkartabilmenin telaşındaydı. Canlı kurtardıkları hayvanları depremden hasar görmeyen çevre köylerdeki ahırlara taşıdılar. Yaralı çıkarılan hayvanlar ise kesilmek üzere mezbahanelere gönderildi. Depremde toplam 30 bin hayvan telef oldu. Bu arada Kızılay tarafından köy meydanında kurulan seyyar mutfaktan, depremzedelere kahvaltı dağıtıldı.
İMAM 5 KİŞİYİ KURTARDI
Öte yandan depremde 4 kişinin yaşamını kaybettiği Kayalık köyü, 5 kişinin hayatını kurtaran köy imamını konuşuyor. 32 yaşındaki imam Hüseyin Gülbasar o gece yaşananları şöyle anlattı: "Sabah ezanını okumak için camiye gitmek üzere dışarı çıktım. Hayvanlar inleyerek sağa sola koşuşturuyordu. Çok şaşırdım, hayvanların bu halinin hemen ardından büyük bir uğultu oldu. Eve koşarak ailemi dışarı çıkardım. O anda evlerin yıkıldığını gördüm. Bu sırada yıkılan bir evin enkazından 5 yaralıyı çıkardım."
Depremin uğultusunu duyan çoban, 4 çocuğunu kurtardı
Okçular köyünde 20 yıla yakın çobanlık yapan Muzaffer Çelikel ve ailesi, evleri yerle bir olmasına rağmen depremden burunları kanamadan kurtuldu. Sarsıntıdan hemen önce uyanarak hayvanlara yem veren Çelikel, duyduğu uğultu üzerine deprem olacağını tahmin etti. Evine koşturan Muzaffer Çelikel, ailesini dışarı çıkardı, biraz sonra da evleri yıkıldı.
Depremde enkaz altında kalarak hayatını kaybedenlerin yanı sıra sarsıntıdan yara almadan kurtulanlar da oldu. Okçular köyü ve çevresindeki mezralarda çobanlık yapan Muzaffer Çelikel de bu kişilerden biri. 20 yıla yakın Elazığ'da çobanlık yapan Çelikel, üç yıldır Okçular köyünün hayvanlarına bakıyor. Çelikel, çobanlık sayesinde çocuklarını depremden kurtardığını söylüyor. Depremin hemen öncesinde üç komşusuna ait hayvanlarının bulunduğu ahıra gitmek üzere ayakta olduğunu belirten Çelikel, sarsıntıdan önce büyük bir uğultu sesinin duyulduğunu anlatıyor.
Elazığ'da çobanlık yaptığı yıllarda yaşanan bir depreme de şahit olan Çelikel, deprem olacağını tahmin ettiğini dile getirirken depremin hemen öncesini şöyle anlatıyor: "Sabahları kalkıp hayvanlara yem veriyorum. Bu işimi bitirdikten sonra namaz kılıyor ve istirahat ediyordum. Deprem günü yine 04.30'da uyandım, dışarı çıktım. Birkaç kez acayip sesler gelmeye başladı. Nasıl oldu anlamadım; ama içimden 'deprem olacak' diye bir şeyler geçti. 50 metre uzaklıktaki ahırın önüne gittim. Ses daha da yükseldi. Hızla eve koşmaya başladım. O sırada deprem oluyordu. Yüksek sesle bağırdım, çocuklar uyandı, dışarı çıkardım."
Muzaffer Çelikel'in eşi Nafiye Çelikel de depremin hemen ardından kocasının içeri girerek bağırdığını ve çocuklarla birlikte dışarı çıktıklarını söylüyor. Çelikel, "Eşim erken kalkıp hayvanlara yem veriyor. Bugün de kalktığı sırada uyanıkken depremi yaşadı. Eşim, oğlumuz Muhammed ve Murtaza'yı, ben de kızım Esma'yı dışarı attım. Oğlum Hüseyin de bizimle birlikte dışarı çıktı. Biz sokağa çıktıktan hemen sonra evimiz gözlerimizin önünde yıkıldı. Köyde yardım çığlıkları kulaklarımıza kadar geldi. Biz hemen kapı komşumuzu kurtarmaya çalıştık. Eşimle birlikte onu yaralı çıkardık."
Sabah-Zaman